The Job | Ellen Ruppel Shell (Kitap)
Gazeteci Ellen Ruppel Shell ‘The Job’ isimli kitabinda ABD’de iş piyasası ve istihdam koşulları üzerine çeşitli tespitlerde bulunuyor, bu tespitlerini verilerle destekliyor. Kitap, çoğunlukla ABD’ye odaklansa da yer yer diğer ülkelerdeki durum ile kıyaslamalar yapılıyor.
Kitap, direkt bir soru ile başlıyor; ‘acaba yaptığımız işi akıl sağlığımızı etkileyen ölçütlerden biri olarak görebilir miyiz?’. İşte bu sorun aslında çok derinlere dayanıyor. Amerikalılar işin ‘kutsal’ olduğuna inanarak büyürler, bunun temel nedeni de ABD’deki iş piyasasının yakın zamana dek ‘geleneksel kariyer (grand career narrative)’ modeline dayanmasıdır. Bu modele göre, belli seviyede çaba gösteren herkes, kariyer merdiveninde ilerleyerek zaman içinde orta sınıf bir hayata sahip olur, hatta ötesine geçebilir. Fakat bu hikayenin öğeleri otomasyonun her geçen arttığı, üretimin ülke dışına taşına taşındığı şu anki koşullar için geçerli değildir.
ABD’de iş piyasasının daralmasında iki önemli engel söz konusudur:
1. İlk engel ölçülebilir verimliliğin ilerlemenin temel unsuru sayılmasıdır. Ellen Ruppel Shell’in belirlediği en belirgin sonuç, belirli işlerin diğerlerinden üstün sayılmasıdır. Üstelik ‘üstün’ sayılan çoğu işte çalışanlar bu işleri anlamsız bulmaktadır. Buna ek olarak, verimliliğe odaklanılması işlerin alınan maaşlara veya elde edilen gelire göre küçümsenmesi ile sonuçlanmıştır. Üretkenlikteki artış oranının çok az bir kısmı ücretlere yansımaktadır.
2. İkinci engel ise, iyi bir iş bulmanın ve bu işi elde tutmanın perde arkasında kazanan azınlığın zaferinin çoğunluğun elinden pastanın büyük kısmını alması gerçeğidir.
Bu konuları araştıran yazar farklı kişisel hikayeleri incelemiş ve işin anlamının dayandığı sosyal analizi ve psikolojiyi incelemiştir.
Kitapta işsizlikle ilgili olarak gerçekleştirilmiş ilk çalışmaya da yer verilmiş. Viyana yakınlarında yer alan Marienthal’de erken dönem kapitalimin koşullarında bir fabrika kurulur. Bölge, bunun sayesinde gelişir ancak 1929 yılında Büyük Bunalımın başgöstermesi ile birlikte, fabrika üretim dışı kalır ve kapanır. Marienthal, o tarihten itibaren çaresizliğe terkedilir. Bu dönemde sosyal psikologlar Paul Lazarsfeld and Marie Jahoda, işsizliğin etkilerini inceleyen bir araştırma yaparak endüstriyel toplumda işin anlamını sorgularlar. Marienthal araştırması, işsizliğin finansal, psikolojik ve duygusal bağlamda gerçek bedelini sorgulayan sistematik olarak gerçekleştirilmiş ilk çalışmadır. İşsizlik insanların moralini yok eden ve insanların adeta zamanda kaybolmalarına yol açan kötü bir durum olarak tanımlanmıştır. Bu çalışmada sadece işsizlik olgusu değil, aynı zamanda kendine ‘iş’ yaratanlar da incelenmiştir. Örneğin, bir grup kadın ve erkek, fabrikanın kapanmasının ardından gündelik bir uğraş olarak bahçede sebze ve meyve yetiştirmeye başlamışlardır. Çocuklarının eğitimlerini yakından takip edip, kendilerini hayata bağlayan günlük anlamlı uğraşlar edinmişlerdir. Zamanlarını bu şekilde kullananların yaptıkları iş bir işverene değil tamamen kendilerine bağlıdır.
Kendilerine istihdam edilmeksizin günlük uğraşlar ve görevler bulan bu insanlar hayatlarına bir derece de olsun anlam katmışlardır. Kitabın temel dayanak noktalarından biri de budur.
Kitapta ABD iş piyasasının nasıl işlediği de ele alınıyor. İş mülakatları olumsuz sonuçlanan veya işten çıkarılan kişilerin bu durumdan nasıl etkilendikleri inceleniyor. Sahip olduğu iş ünvanının kişinin başarısının en büyük belirleyicisi olduğubir dünyada hiç şüphesiz ki bu etkiler oldukça derindir. İşe alım sürecinde kişilerin organizasyona ‘kültürel’ uyumu değerlendirilir, bu çoğu zaman bireylerin kişiliklerinin ele alınması demektir. Aynı zamanda kişinin kariyer hedefinin işverenin hedefleri ile olan uyumu da ele alınır. Kariyer hedeflerinin bir tutkuya ya da belki bir hırsa döndüğü noktada kişinin sağlığı tehdit altında demektir.
İşlenen diğer bir konu da sıkı çalışmanın bazen bizi istediğimiz çalışma düzeninden uzaklaştırmasıdır. Bu durumda özellikle dijitalleşme ve teknolojinin etkisi göz önünde bulundurulduğunda bir işi adil yapan koşulların ne olduğu sorusu ön plana çıkmaktadır. Yazar, somut verilere ve aktardığı bazı gerçeklere dayanarak ‘yetenek açığı’ iddiasını redetmektedir. Bunun yerine iyi çalışanların düşük ücretli ve istikrarsız işlere girmekten kaçındığının altını çizmektedir. Durmaksızın esnekliğin aranması bazı kişiler için vazgeçilmez olan iş güvenliği ve istikrarı tehlikeye atmış ve geride artık bu tanıma ‘uymayan’, hayatlarının kontrolünü çoktan kaybetmiş pek çok çalışanı bırakmıştır.
Bazı işler doğası gereği ‘iyi’ nitelikte sayılmaz ve zorunda kalmadıkça pek tercih edilmezler. ABD’de en çok iş yaratanlar perakendecilerdir ve onlar bu gruba girerler. Çünkü, bu işlerde elde edilen ortalama kazanç minimum ücretin aşağısında kalır. Otomasyonla beraber Apple, Google gibi büyük teknoloji firmaları, eski üretim endüstrisine kıyasla, sadece sınırlı sayıda iş yaratmıştır. Hatta, YouTube ve Facebook örneklerinde olduğu gibi, bazı durumlarda işi kullanıcılarına devreden şirketler yeni bir tür üretkenlik konsepti yaratmışlardır.
Kitapta, günümüz dünyasında çok ön plana çıkarılan girişimcilik kavramı da ele alınmıştır. Ancak, yazar, start upların yeterli iş yaratmadığını belirtmektedir.

Ellen Ruppel Shell
2018
400 sayfa
goodreads

tekrar okumaya değer!
# sosyoloji
2023 kasım
ekim
eylül
ağustos
temmuz
haziran
mayıs
nisan
mart
şubat
ocak
2022 aralık
kasım
ekim
eylül
ağustos
temmuz
haziran
mayıs
nisan
mart
şubat
ocak
2021 aralık
kasım
ekim
eylül
ağustos
temmuz
haziran
mayıs
nisan
2020 temmuz
nisan
2019 aralık
kasım
ekim
eylül
ağustos
temmuz
haziran
mayıs
nisan
şubat
ocak
2018 aralık
kasım
ekim
eylül
ağustos
temmuz
haziran
mayıs
nisan
mart
şubat
ocak
2017 aralık
kasım
ekim
eylül
ağustos
temmuz
haziran
mayıs
nisan
mart
şubat
ocak
2016 aralık
kasım
ekim
eylül
ağustos
haziran
mayıs
nisan
mart
şubat
ocak
2015 aralık
kasım
eylül
ağustos
temmuz
haziran
mayıs
ocak
2014 aralık
kasım
eylül
2013 aralık
kasım